Gelişen ve değişen dünya/yaşam şekilleri/teknoloji bizi yeni kavramlarla karşılaştırmaya ve üzerinde yoğunlaşarak tartışmalara devam ediyor. Özellikle son zamanlarda çalışma hayatında karşımıza çıkan ve adından yoğun bir şekilde bahsettiren şiddetin bir alt boyutu yıldırma/mobbing kavramı, teknolojinin de işin içine girmesi ile siber mobbing hayatımızda önemli yer almıştır. Bir bakıma bazı yaşanmışlıklar ve yaşanmaya devam edenlere ise yeni yeni adlar koyabiliyoruz bunlardan biriside; geçmişten bu güne var olan ve gelecekte de devam edecek olan küresel hegemonya kavramıdır. Küresel hegemonya da gelişmelerden nasibini almış ve tüm dünyayı etkisi altına alması teknolojinin de gelişmesi ile daha kolay bir şekil almıştır. İşte bu gelişmiş ve tüm dünyayı etkisi altına almış olan küresel hegemonya aslında bir küresel yıldırmadır.
Yazıda kullanılan bazı kavramların anlaşılması için Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki karşılıklarını yazmakta fayda görüyoruz. Hegemonya insanlar için; “bir kişinin başka bir kişi üzerindeki üstünlüğü ve baskısı”, devletler için; “bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı” olarak açıklanmaktadır. Emperyalizm ise; “bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık” anlamlarına gelmektedir.
Tarih boyunca insanların ve devletlerin hegemonya savaşlarının bitmediği ve artarak devam ettiği bilinen bir gerçektir. Tarih boyu ve günümüzde de dünyayı emperyalist ülkeler paylaşarak zenginleşmiştir. Kendisi zenginleşirken sömürdüğü ülkeler fakirleştikçe mutsuz, sağlıksız ve modern esir ülkeler oluşmuştur. Hegemon devletler sömürüleri sonucu kendi deyimleri ile medeniyetler kurmuşlardır. Oluşturmuş oldukları gösterişli şehirler, yollar, hizmetler ve zenginlik kaynakları sömürdükleri insanlar, milletler ve devletlerin fakirleşmiş gözyaşları içinde olan ve kayıplar veren insanlığın ürünleridir. Dünya var olduğundan buyana zenginleşen ülkelerin varlığı hep kan ile oluşmuştur.
Güçlü istihbarat ağları ve misyonerlik faaliyetlerini etkili bir şekilde kullanan ve geliştiren devletler özellikle misyonerlik faaliyetleri ile ülkeleri sömürgeleştirme yöntemlerini İhsan Süreyya Sırma hatırat derlemesi olarak yazdığı, “Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri” kitabında çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır. Teknolojinin gelişmesi ile bu faaliyetler daha masrafsız ve risksiz bir şekilde kolaylıkla uzaktan müdahale, subliminal (bilinçaltı) mesajlar, algı operasyonları ve küresel yıldırma politikalarıyla yapılabilmektedir.
Küresel yıldırma amaçlı kullanılan araçlar çeşitli olmakla birlikte bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Küresel şirketler, kültürel faaliyetler, eğitim, bilimsel çalışmalar, ekonomi, istihbarat, güç gösterisi, uluslararası kuruluşlar, uluslararası toplantı ve etkinlikler, kültür transferleri, etnik ayrımcılık, dini söylemler, basın ve medya, sosyal medya, sinema, tiyatro, toplumsal olaylar, devlet yönetimleri, ülke içine yerleştirdikleri lobiler, sivil toplum kuruluşları, yardım kuruluşları, spor faaliyetleri gibi akla gelebilecek her araç kullanılmaktadır.
Küresel yıldırma politikalarıyla açıktan olmayan (dolaylı) yöntemlerle alt yapı çalışması yapılırken hedef olarak seçilen devlet ya da devletlerin yönetimlerine belirli bir süre, sistematik ve zarar veren davranışlarla baskı/lar uygulanır. Karamsarlık ve çaresizlik hâkim olur. Bu baskılara boyun eğen ve mücadele etmekten kaçınanlar pes edip teslim olurken, ülke yönetimleri de artık gelişmiş olan emperyalist ülkenin kuklası haline gelmiştir. Kukla bir yönetiminde yardımı ile halklar (İdeolojik, dinsel, mezhepsel, etnik yapı, bölgecilik vb. kamplaşma ile iç çatışmalar en etkili yöntemlerle) dizayn edilmeye başlanır. Hasan Sabbah misali uyuşturdukları beyinleri yönlendirerek en yakınlarını dahi öldürmekten çekinmezler diye bu durumu çok iyi ifade etmiştir. Bu yöntemlerin belki de son zamanlarda en bariz bir şekilde uygulanan ülkelerden biri Türkiye’dir. 12 Eylül 1980 askeri darbe öncesi yaşanılan sağ-sol çatışmaları, 15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışması, 1000 yıldır birlikte yaşamalarına rağmen Türk-Kürt çatışması, Alevi-Sünni çatışması, laik-anti laik çatışması gibi bazı yaşanmışlıkları örnek olarak verebiliriz.
Küresel yıldırma için sıklıkla kullanılan kavramlar; diktatörlük, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, yolsuzluk, orantısız güç kullanımı ve teröre destek verme suçlaması vb.dir. Saldırılan yönetim ve halklara “kurtarıcınız biziz” algısını direkt ve subliminal yöntemlerle işlerken aynı zamanda ülkelerde önceden yerleştirilmiş/saptanmış olan işbirlikçiler aracılığı ile de kamplaşmalar körüklenmektedir. İleri safhalarda halkın bir bölümü emperyalist olarak gördükleri ülkeleri kendi lider ya da siyasetçilerine sürü psikolojisiyle tercih etmeye başlarlar. Bu süreçte dış saldırılar da eş zamanlı artmaya başlar. Devletlere ve yöneticilerine ekonomik ve savunma alanları başta olmak üzere ambargolar uygulanırken aynı zamanda tehditkâr üslupta kullanılmaya başlar, kur üzerindeki oynamalar ile ülke ekonomik dar boğaza sokulmaya çalışılır. Bütün bu yaşananlar sonucunda alışılmış var olan yaşam standartlarında düşmenin başlaması ve dolaylı olarak toplumsal öfkenin harekete geçmesi kaçınılmaz bir hal alır. İşbirlikçiler, devlet yöneticilerini baskılara boyun eğmesi için ikna etmeye çalışırken bir yandan da iç karışıklık ile ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalışırlar! İçte istenilen başarı sağlanamadığında fiili ya da açıktan gözdağı ve tehditler devreye girer. Tüm bu yöntemlere küresel hegemonya ya da küresel yıldırma diyebiliriz.
önetim ve toplumlar üzerin ıldırmanın psikolojik etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz: Yıldırma eyleminin süresi şekli ve şiddetine göre toplum, yönetim ve ülke ekonomisi üzerinde birçok farklı ve ciddi tahribatlar yaratabilmektedir. Özellikle bireyler üzerinde öfke kontrolsüzlükleri, karamsarlık, davranış sorunları, anksiyete gibi sorunlar oluşturmaktadır ki yıldırma eylemi altında ki toplumlara bakıldığında bu çok rahat olarak gözlemlenebilmektedir. Yönetimler açısından baktığımızda güvensizlik, olumsuz örgüt iklimi, genel saygı durumunda azalma ve örgüt toplum kültürü değerinde çöküşler oluşturabilmektedir. Yöneticilerin itibarlarına, iletişimlerine, görevlerine yönelik oluşturulan yıldırma eylemleri sonucunda yöneticilerde huzursuzluk, moral bozuklukları, çatışmalar, uzaklaşmalar, kaçışlar ve birlikte olduğu kişilere karşı güvensizlik, isteklendirmede azalma, tükenmişlik ve yönettiği /hizmet ettiği topluma bağlılığında azalma ile birlikte değersizlik oluşabilmektedir. Yıldırma eylemleri sonucunda toplumda ve yönetimde enerjide düşme, verecekleri katkıda azalma, kaynakların verimsiz kullanımı şeklinde sonuçlanabilmektedir. Buna göre oluşturduğumuz tanım şöyledir;
Küresel yıldırma: Güçlü ülke ya da ülkelerin, güçsüz ülke ya da ülkelere diz çöktürmek ya da sömürmek amacıyla, küresel yıldırma politikalarıyla belirli bir süre ve sistematik biçimde her türlü baskıyı uygulayarak; yıldırma, pasifize etme (yalnızlaştırma) ve zarar verici davranış veya uygulamalarla ele geçirme ya da saf dışı etme eylemidir. Küresel yıldırmada kast edilen “belirli bir süre” kimi zaman günler, kimi zaman da aylar hatta yıllarca sürebilmektedir. Sürenin uzaması veya kısalığı sonuç alma ile ilişkili olmaktadır.
Bu duruma tarih boyu yaşananlar çerçevesinde ABD, Çin, Rusya, AB ülkelerini en bariz örnekler olarak verebiliriz. İşyerlerindeki mobbing zorbalarının birbirlerini korumalarına benzer, menfaat veya dinsel birliktelik gereği birbirlerini koruyup kollarken, her hangi bir çıkar çatışması olmadığı sürece de birbirlerine ses çıkarmazlar. Perde gerisinde paylaşım, perde önünde ise rakip ya da düşman görünürler! Uluslararası toplantı veya ekinliklerde protokol uygulamaları, oturma düzenleri, toplu fotoğraf çekimleri, toplantılara davet etmeme, terör işbirlikçisi ilan etme, ekonomik hile de dâhil her yerde ve yöntemle baskılarını hissettirirler. (Devamını ikinci bölümde örneklerle anlatacağız.)
NOT: Bu yazı, 27.10.2020 tarihinde Mobbing Eğitim Yardım Araştırma Derneği (MEYAD) Yönetim (İsmail Akgün, Prof. Dr. Nermin Gürhan, Fatih Seyran, Prof. Dr. Ertuğrul Yaman, Zahide Çakır), Denetim (Prof. Dr. Fazlı Erdoğan, Dr. Mehmet Bozkuş, Ahmet Sandal) ve istişare kurulu üyeleri (Mustafa Sarıkaya, Adnan Fişenk, Abdi Dölek, Murat Gürel, Bektaş Baba) ile yapılan toplantıdaki öneri ve oy birliği kararı üzerine kaleme alınmıştır.
İsmail AKGÜN
(MEYAD Genel Başkanı)
Prof. Dr. Nermin GÜRHAN
(MEYAD Genel Başkan Yrd.)