Mîsâk kelimesi “antlaşma, sözleşme” anlamında kullanılmaktadır. Dinî terminolojide ise “Allah ile Peygamberleri ve kulları arasındaki antlaşma” anlamında kullanılmaktadır. Yaradan ile yaratılan arasındaki sözleşme. Bu mukaddimeden hareketle bu sözleşmenin tarihine ve unuttuğumuz sözleşmemizin neticesi olan yaptırımlara birlikte bakalım.
İlk insan ve Peygamber Hz. Âdem’den kıyamet sahnesinin son insanına kadar gelen herkes Allah ile “Elest Bezmi”nde bir antlaşma yapmıştır. Ruhların yaratıldığı ve tüm ruhların toplandığı İlahi Mecliste Rabbimiz bize buyurmuştu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Bu hitap bir sorudan ziyade bir teyidin, bir antlaşmanın beyanıdır. Biz kullar da hep bir ağızdan cevap vermişiz: “Bela! Evet Ya Rabbi. Sen bizim Rabbimiz’sin!” Sen Yardan’sın. Bizler Senin kulunuz! İşte Mîsâk- Rahman antlaşmamızın kısa tarihi budur.
Her antlaşma hüküm içerir. Bağlayıcıdır. Bozulmaması şartıyla geçerliliğini korur. Vefa gerektirir. Uymak gerektirir. Kullar olarak Rabbimiz’e verdiğimiz sözü ne kadar taze tutarsak o kadar kul oluruz. O kadar rahmete ve nimete vasıl oluruz. Kahredici azaptan, kötü durumlardan, darlık ve zorluklardan o kadar emin olabiliriz. Sözümüz söz olmalı. Kulluğumuzu unutmamalı. Bizi Yaradan’ın işine ortak olmamalı. Haddimizi bilmeli. Hududu aşmamalı. Kul olmanın Peygamberlik makamından evvel geldiğini hatırda tutmalı. Kul olmak insan ve İslam fıtratına uygun olma, demek. Kul olamadan Peygamber olunamayacağı unutulmamalı. Rabbimiz, Sevgili Elçisi Hz. Muhammed Mustafa’ya kul ve elçi” diye hitap ettirir. Evvel kul olma. Elest Bezmi’nde verdiği söze sadık kalma. Firavun ve Nemrutlara özenmeme! Allah’ın verdiğini Allah için verme. Her ne verildiyse emanet bilme. Emanete sahip çıkma. Antlaşmanın Yönetmeliği olan Kur’an-ı Kerim’i hayat rehberi edinme. Güncel olduğunu bilme ve her hükmünü baş tacı etme. Dünyayı Ahiret tarlası bilme. Sevme ve sevilme. Her namazı hicret bilme. Her secde ile sözünü hatırlama. Ve daha daha…
Ya unutursak, antlaşmayı bozarsak! Ki insan kelimesi “nisyan” kökünden gelir. Çabuk unutan demek. Unuttuk sözümüzü. Kul olduğumuzu unuttuk. Rahman ile olan antlaşmamızı bozduk. Bozulduk. Çürüdük. Tükettik. Tükendik. Görünmeyen ve toplamı 2 gr dahi gelmeyen bir COVİD-19 ile dize geldik. Eve kapandık. Afrika’da bir ülkeye yetecek ekmeği çöplere atar olduk. Zenginin malı içinde fakire verilmesi gereken zekâtı ihmal ettik. Antlaşmamızda kul idik ve sadece Allah’a kulluk ile yükümlüydük. Kula kul olduk. Rızkı Rezzak’tan değil kuldan bekler olduk. Bereketini kaçırdık nimetlerin. Nankör olduk. Pastanın on diliminden dokuz dilimini bir kişiye, bir dilimini dokuz kişiye pay ettik. Rahmetten payımızı sildik. Masa, kasa ve nisa denklemini çözemedik. Çözüldük. Kamunun mirası üzerine saltanatlar kurduk. Kamu helalliğinin mümkün olmadığı unuttuk. Unuttuk ve Allah’ın kendilerine Kendisini unutturduklarından olduk. Ve daha daha…
Rahmet ayı Ramazan bitti. Ama insanlık ve kulluk ömür boyu. Silkelenmeli. Dirilmeli. Elest Bezmi’nde verdiğimiz söze sadık kalmalı. Yeniden tazelenmeli. Kullukta yükselmeli. Belki son Ramazan idi. Ömür meçhul. Son durağa adım adım yaklaşıyor trenimiz. Geç değil. Zor değil. Rahmet Antlaşması ile yeniden dünyayı Saadet Devri’ne dönüştürmeye buyurun beraber derin bir Bismillah çekelim.