SABAHATTİN ALİ KİME DÜŞMANDI?

Almanca öğretmeni Sabahattin Ali
Konya Ortaokulu’nun sevilen isimlerinden birisiydi..
Daha 25 yaşındaydı ancak öğrencilerin saygısını kazanmayı bilmişti..
Sıcak, samimi güler yüzlüydü..
Bu vazifeyi elde edene kadar çok zorluklar çekmişti..
Açlığı iyi bilirdi..
Edremit’in Yunan işgali altında olduğu yıllarda subay olan babası emekli aylığını alamamış, 
aile çok zorluklar çekmişti..
Neyse ki artık o günler geride kalmıştı..
Şimdi sevdiği bir işi,
öğretecek öğrencileri vardı..
Yazmayı çok seviyordu..
Yazıları ses getiriyordu..
Akıcı bir üslubu, kolay anlaşılır cümleleri vardı..
O sıralar Konya’nın önemli gazetesi olan Yeni Anadolu’dan teklif aldı..
Önce çeviriler yaptı..
Sonra elindeki öykülerin gazetede yayınlanması teklif edildi..
Beklediği fırsat gelmişti..
Hemen kabul etti..
1932 yılının Haziran ayı 
Sabahattin Ali için yeni bir hayatın başlangıcı olmuştu..
Kuyucaklı Yusuf’un öyküsü, 
Yeni Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmaya başladı.
İnsanlar çok sevmişti bu hikayeyi..
Kuyucaklı Yusuf, okuyucuların bir parçasıydı sanki..
Yeni Anadolu kısa sürede bölgenin en çok satılan gazetesi oldu..

‘Her şey iyi gidiyor’ derken beklenmedik bir gelişme yaşandı..
Gazete, 
öğretmen Sabahattin’e hikayesinin karşılığı olan telifi ödememeye başladı..
Bu duruma sinirlenen Sabahattin Ali, hikayeyi 26’ncı sayısında yarıda kesti..
İşte ne olduysa ondan sonra oldu..

+++++++++++++++++
İddia edilir ki;
Sabahattin Ali’nin hikayeyi yarıda bırakmasının nedeni gazetenin sahibi Cemal Kutay idi..
Cemal Kutay, 
öğretmen Sabahattin’den bu öyküleri ücretsiz yazmasını istedi..
Sabahattin Ali ise buna yanaşmadı ve 
Cemal Kutay ile arası açıldı..
Yine iddia edilir ki; 
Olaylar giderek setleşince 
Cemal Kutay, Sabahattin Ali’ye, 
Atatürk’e hakaret ettiğini iddia eden bir komplo kurdu..
İddialara göre; Cemal Kutay, 
Sabahattin Ali’nin bir süre önce gazeteye yayımlanması için bıraktığı şiirlerden biri üzerinde değişiklik yaptı..
Mustafa adlı bir öğretmeni aracı kullanan Cemal Kutay, daha sonra Sabahattin Ali’yi ihbar ettirdi..
‘Memleketten Haber’ isimli şiirin 
8 ay önce bir arkadaş toplantısında okunduğu, 
bu toplantıda önemli isimlerin de bulunduğu öne sürüldü.. 
Yine iddialara göre; 
ihbarın asıl nedeni, 
Sabahattin Ali’nin ‘Tasarruf Sandığı’ adı altında kurulan bir oluşuma karşı çıkması bunun rant için yapıldığını öne sürmesiydi..
Sandığı kuran kişiler ise Konya’daki 2 gazetenin sahibi Cemal Kutay ve Mehmet Emin Soysal’dı..
Sabahattin Ali, kurulan sandığın tüm öğretmenleri kapsamadığını, bu işin çıkar amaçlı yapıldığını söylemiş,
bununla da yetinmeyip, gazetedeki köşesinde bu yapılanları ifşa etmişti..
Planlar bozuldu..
Cemal Kutay ve Mehmet Emin Soysal için artık tek çare kalmıştı..
Sabahattin Ali’yi ortadan kaldırmak gerekti..
Bunun nasıl yapılacağı düşünülürken, akıllara aylar öncesi Sabahattin Ali’nin okuduğu şiir geldi..
..Ve ‘Memleketten Haber’ şiiri devreye sokuldu..

Sivas’taki bir Bektaşi hareketini anlatan şiir kısaca şöyleydi:

Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?

Asarlar mı hâlâ Hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?

Sabahattin Ali tutuklandı..
Savcılığa yaptığı itirazda kendisine komplo kurulduğu söyledi..
“Bunları ben yazmadım.. Yazdığımı iddia edenler daha 3 gün önce gazetede başmakaleler yazmama müsaade ediyorlardı. Bu şiiri ilk kez gördüm” dese de kimseyi kendine inandıramadı ve hapse atıldı..
+++++++++++++++++

1932 yılının kış aylarına doğru yeni bir mahkum getirdiler Sinop Cezaevi'ne..
Burası Anadolu’nun Alkadraz’ı idi..
Yatanların deyimiyle ‘azılılar’ buraya getirilirdi..
Gelen kişi Sabahattin Ali’ydi..
‘Suçun ne?’ dediler..
‘Yazmak’ dedi..
‘O zaman niye yazıyorsun, korkmuyor musun?” dediler..
‘Ben yazarım, öğretmenim başka bir şey bilmem ki ’ dedi..
Yine yazdı..
‘Eşkiya Dünyaya Hükümdar olmaz’ dedi..

Sen üzülme anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz..

Zordu yaşam Sinop zindanlarında ama hep umut vardı içinde…

"Dışarda azgın dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma"
Aldırmadı.. 
Korkmayanların sesi oldu..
Hep yazdı…

Yazmak onun için ‘özgürlük’ demekti..
Sanki özgürlük penceresi aralanmış mıydı ne?

“Ayın şavkı vurur sazım üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni 
Yedi yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma 
Kula değil yüreğine sor beni.."

1933 yılında özgürlüğüne kavuştu Sabahattin Ali..
Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümü nedeniyle çıkarılan ‘af’ bir yıl süren esaretini bitirdi..
Şans melekeleri artık onunlaydı..
Yeniden öğretmenliğe döndü..
+++++++++++++
16 Mayıs 1935’te Aliye Hanım ile evlendi..
2 yıl sonra hayatımın ‘Filiz’i dediği kızı dünyaya geldi..
Dergi yazarlığı, öğretmenlik, çeviri..
Artık yaşamı normale dönmüştü..
Ta ki ‘İçimizdeki şeytan’ı yazana dek..
Sabahattin Ali’nin bu romanı milliyetçi kesimden büyük tepki gördü.. 
Davalar açıldı hakkında.. 
Devlet bir kez daha görevden aldı..
Yine işiz kalmıştı.. 
Davaları kazanmasına karşın bakanlık, Sabahattin Ali’yi görevine iade edemedi..
Artık devletin öğretmeni değildi..
Küçük çaplı dergilerde yazdı..
Bunlardan da başı yandı..
Yine hapishane yolu görünmüştü Sabahattin Ali’ye..
1948 yılında Paşakapısı Cezaevi’nde 3 ay yatıp çıktıktan sonra tüm iş kapıları kapandı..
Yeniden zor günler başlamıştı onun için..
Tek çıkar yol vardı artık Sabahattin Ali için..
Önünde tek çaresi kalmıştı..
Yurt dışına gidecek ve yaşamını orada sürdürecekti..
Pasaport başvurusu yaptı ancak verilmedi..
Çaresizdi..
Bir yolunu bulup yurt dışına kaçmalıydı..
Bu işleri bilen biriyle anlaştı..
Adı; Ali Ertekin’di..
Eski bir astsubaydı..
Sabahattin Ali’yi Bulgaristan sınırına götürecek daha sonra da bunun karşılığı olarak parasını alacaktı..
Ancak, Ali Ertekin 2 Nisan 1948'de 
Bulgaristan sınırında Sabahattin Ali’yi öldürdü..
Hem de kendi anlattığıyla, ‘Kafasına defalarca vurarak..’
Sonra yakalandı..
Sabahattin Ali’ye ait olduğu iddia edilen ceset, aylar sonra sınırda çobanlar tarafından bulundu..
Araştırma yapılmadan gömüldü..
Ne ilginçtir ki 4 yıl hüküm giyen Ali Ertekin, o dönem çıkan afla birkaç hafta hapiste kaldıktan sonra serbest kaldı..
Ali Ertekin’in ajan olduğu, devlete çalıştığı iddia edilse de bu hiçbir zaman ispat edilemedi..
Türk edebiyatına sayısız eserler bırakan Sabahattin Ali ise faili meçhul cinayete kurban giden gazeteci olarak tarih sayfalarında yerini aldı..
Ve ne acıdır ki; Sabahattin Ali’nin mezarı hala bulunamadı..
Toplumda hala, yazdığı ‘Kürk Mantolu Madonna’yı ünlü şarkıcı Madonna ile karıştıranlar olsa da, Sabahattin Ali edebiyatımızın en büyük ustaları arasına adını yazdırmayı bildi..

Büyük usta Nazım der ki;

YEDİ TEPELİ ŞEHRİMDE 
BIRAKTIM GONCA GÜLÜMÜ. 
NE ÖLÜMDEN KORKMAK AYIP, 
NE DE DÜŞÜNMEK ÖLÜMÜ..

+++++++++++++++

Nihat ERENCE / İSTANBUL