Sevdik bir birimizi Keko, sevdik bir kere.

Taş döşeli yollarda öğrendik her şeyi.

Her şeyi öğrendiğimiz şehir, henüz şehirdi. Şehir genç, bizse çocuktuk.

Taşlara basarak, toprakla oynayarak büyüdük.

Öğrendiklerimiz ya çok sertti, ya da çok yumuşak. Ya dişlerimizi kırdı, ya parmaklarımızın arasından kayıp gitti. Hülâsa hiçbir şeyin sahibi olamadık, öfke, acı, korku ve umuttan başka…

Keko gözümsün. Keko nurumsun. Keko kavgamsın.

Çocukluğum, gençliğim, hevesimsin. Yanlışım, doğrum, vicdanımsın.

Seninle açtım gözümü, seninle yaşadım acıyı. Seninle kafa tuttum hayata, seninle süründüm.

Yaşımız küçük, boyumuz kısa, fikrimiz inceydi. Derin mevzulardan anlamaz, kıyılarda gezinir, soluk mesafesinden kemirirdik. Süzeklerden geçer, karanlıklara sığınırdık.

Yüreğimiz buruk, boynumuz bükük, acımız ilmek ilmekti. Ama sevdik bir birimizi Keko, sevdik bir kere. Sevdik ölesiye, sevdik dönüşsüz, iflahsız ve pişmansız…

Birbirimizden habersiz aynı şeyler düşünür, aynı şeyleri severdik. Kabadayılığın yumurta topuklu ayakkabı, iri taneli tespih, yakası açık gömlek ve beyaz çoraplar olduğunu bilirdik.

Yüreğimiz yuka, gözlerimiz ıslak, cebimiz delikti. Biz bize ürkek, biz bize mahcup, biz bize kahramandık.

Biz bize üzülür, biz bize ağlar, biz bize küser ve barışırdık.

Bilirdik bir gün öleceğimizi; bilirdik de ölümün değil, unutulmuşluğun ölmek olduğuna inanırdık.

Her günümüz diri, her günümüz kahraman, her günümüz ölümdü.

Pazartesiler pazarların hikâyesi, Salılar yorucu ve asabiydi. Çarşambalar kavgaların nirengisi, Perşembeler yorgunluğun sipere yattığı gündü. Cumalar öfkelerin pusuya sindiği, Cumartesiler kendimizi fark ettiğimiz gündü. Pazarlarsa kafamızın estiği gündü.

Keko gözümsün. Keko nurumsun. Keko kavgamsın.

Biz bize kahraman, biz bize uyanık, biz bize filozoftuk.

En güzel renkler bizim, en güzel kırmızı bizim, en güzel yeşil bizimdi.

Asabiliğimiz, duygusallığımız ve saflığımız zamansız ve ölçüsüzdü.

Çamurlu yollar, seyyar satıcılar ve simit satan çocuklardı kahramanlarımız.

Derin mevzulardan anlamaz, kıyılarda gezinir, soluk mesafesinden kemirirdik.

Sahici, öfkeli ve dertliydik. Canımız sıkkın, moralimiz bozuk, hayallerimiz yıkıktı.

Gözlerimiz ıslak, ayaklarımız çıplak, tespihimiz kırıktı.

55