Geniş ve verimli tarım arazileri ile sırtını Güneydoğu Toroslara yaslamış, Akdeniz ikliminin geçiş özelliğini gösteren, 633.864 genel, 261 bin şehir merkezi nüfusu ve 669 rakımı ile hemen her şey yetişebilen, Komagene Krallığı’nın merkezi kadim bir kent; Adıyaman.
Tarih ve inanç kültürü açısından son derece zengin. Komagene Krallığının başkenti Samasota (Samsat), güneşin en güzel doğduğu ve battığı Nemrut Tümülüs’ü Ören yeri, şehrin içinde yer alan Perre Antik Kenti bu şehirde ve sahabelerden (İfk-iftira hadisesi ile Kur’an da geçen sahabe/artçı)) Safvan Bin Muattal burada meftundur. Şehir sınırlarının dört bir tarafı tarihi güzellikleri barındırmaktadır. Adeta unutulmuş, kimsenin bilmediği ve sahipsizlik içinde görülmeyi bekleyen Kızılin Mağaraları da Fırat Nehri kenarında ve Adıyaman sınırlarında yer almaktadır. Palanlı mağaraları, Eski Kâhta Kalesi ve üç gün boyunca gezilerek bitirilemeyecek daha birçok güzellikler bu şehirdedir.
Tarihi, kültürel ve verimli geniş tarım arazilerine rağmen adeta “varlık içinde yokluk çeken”, sahipsiz de olsa (!) Cennet gibi bir şehirdir. Toprağı çok verimli ama yeterli bilinç ve su olmadığından elde etmekte olduğu gelir, kendilerini tatmin etmekten uzaktır! Şehir su zengini, yanı başında (yaklaşık 3 km) Atatürk Barajı ve başka birçok su kaynağı olmasına karşın, faydalanamıyor! Su yetersizliği nedeniyle Yazın şehir şebeke suyunun sık kesilmesi, aksamalarla birlikte birçok hastalığa davetiye çıkartmakta ve yüksek sıcaklarla birlikte çok sayıda ishal vakası yaşanmaktadır!
İnsanı genel olarak munis (ağır başlı, uyumlu), misafirperver, yardımsever, hoş sohbet, hoşgörülü, saygılı, vatan- millet- bayrak ve değerlerine bağlıdır. Yabancıya karşı çok hürmetkâr, birbirlerine karşı ise bazen acımasız olabilmekteler.
1954 yılında il olmasına karşın hiçbir hükumette bakan çıkaramamış, Ankara bürokrasisinde ise hemen yok denecek durumdadır! Ticaret ve sanayide ise hatırı sayılır bir konumda değildir. İstanbul başta olmak üzere İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Malatya, Gaziantep ve yurdun muhtelif şehirlerine çok sayıda Adıyamanlı ekonomik yoksunluk nedeniyle göç etmek zorunda kalmış ve oralarda yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar.
Halkın ortalama refah düzeyi düşüktür. Ana geçim kaynağı çiftçiliktir. Şehrin ova bölümünde (güney-güneydoğu ve güneybatı) dümdüz arazilerde pamuk, sebze, meyve, buğday, arpa, nohut, mercimek vb. ürün ile birlikte tütün de ekilmektedir. Şehrin kuzeyi dağlık olup küçük ve yapay arazilerde gelir getirici olması nedeniyle sadece tütün ekimi tercih edilmektedir.
Tütün ticari olarak para getirici ancak, onun da önünde adeta aşılmaz engeller konulmuş durumda. Ekimi ve ticareti sınırlı ve hapis cezasının da uygulamaya konması, üretici ile ticaretini yapanları öfkelendirmiş durumda. Sorunu dile getirmek üzere bir takım eylemler yapılmış ve halen sorun devam ediyor. Eylem yapan vatandaş’a kimilerince terörist ya da hain denmesi, çözümden uzak bir bakış anlayışı göstermektedir. Yıkıcı olmayan eylemler, demokratik hak arama yollarındandır. Eylem yapanı hain ya da terörist olarak damgalamak doğru değildir. Hain, terörist ya da gayri ahlakilik kavramları bu kadar kolay ve ucuz kullanılmamalıdır. Bu tür eylemlerde farklı gruplar her zaman ve her yerde olabilir. Kuşkusuz bu örgütler fırsatı ganimete çevirmekte pek mahir olsalar da bu soruna çözüm üretemeyenler ya da bunun büyümesine neden olanlara ne demeliyiz? Suçlu kim? Sorunu kim çözecek?
Şehrin topraklarında kaynak olarak doğan veya geçen sulardan Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Malatya faydalanıyor ancak, kendisi susuzluk çekiyor ve tarımını zenginleştiremiyor. Bugün ve yılların sahipsizliğinden; su akıyor, Adıyamanlı melül melül bakıyor!
Şehirde modern belediyecilik hizmeti yok denecek durumda. Yollar çok bozuk. Meydan, mesire, piknik ve dinlenme alanları adeta yok denecek durumda! Koca şehirde akşamları gidilebilen bir tane şehir terası bulunuyor. Orasının hizmet kalitesi düşük olmakla birlikte özel işletmecilik olduğundan parası olan hizmetten faydalanabilmektedir! Şehir küçük bir alana hapsolmuş durumda ve trafik keşmekeş. Araç park yeri bulmak ise neredeyse imkânsızdır.
Sıcaklık 45 dereceye çıkabiliyor ve her yer adeta yanıyor. Her şeye rağmen sabahları fırına pişirilmek üzere verilen yerli biberler, pide üzerine konarak pişirilen yöresel salamura peynirler, ayrı bir tabakta pişirilen domates ve patlıcanları buz konmuş ayran ile yudumlayarak yemek, kilo sorunlarına yol açıyor olsa da lezzeti doruklara taşımaktadır. Esnaf yemeği olarak da bilinen “Abuzer Kebabı” domates, kıyma, biber ve patlıcandan oluşmaktadır. Kuşkusuz bu doyumsuz lezzetler, her mahallede bulunan pide fırınlarının usta ve çalışanların düzgün pişirmelerinden kaynaklanmaktadır. Büyük bir sabır ve titizlikle adeta Cehennem sıcağında kimsenin yiyeceklerini karıştırmadan pişirip kendilerine takdim ederken, ekmek dışında hiçbir ücret almamalarını da unutmadan hatırlatmak isterim.
Adıyaman tava, “Adıyaman Çiğköfte”, domatesli bulgur pilavı, pişmiş biber, ayran, buz gibi meyir çorbası (yoğurtlu dövme vb), doğal sebzeler, meşhur fıstık bahçeleri, üzüm bağlarının rengârenk ve çeşitli üzümleri, tarlalarda yetiştirilen karpuzlar, sebzeler, doğal semiz otları ve daha neler neler keyif almayı sağlıyor. Ekonomik imkânı iyi olanlar şehir yakınlarında bulunan yakın köylerden arazi alarak bağ evleri, sebze ve meyve bahçeleri ile şehrin sıcağından ve stresinden kurtulmayı başarabiliyorlar. İmkanı olamayanlar ise maalesef!...
Geniş imkân ve güzelliklerle birlikte yozlaşma da ne yazık ki hızla artmaktadır! Bir toplumu felakete götüren özelliklerden biri de çekememezlik ya da hased denilen ilettir! İşi düşünce her işini yapabilecek/çözebilecek kudrette olmanızı isterken, işi bitince de etkisiz ya da işe yaramazın teki olmanızdan mutlu olabiliyorlar! Ne garip!
Rivayete göre (Hz. Musa Döneminde) komşun için dua edip ne istersen Allah bir katını sana, iki katını da komşuna verecek diye buyurulmaktadır. Bunun üzerine, "Allah'ım bir gözümü al ki komşum kör olsun" der!...
Anadolu'nun hemen her yerini geziyorum. Üzülerek belirtmeliyim ki her yerde sahipsizlik ve çekememezlik bulunabiliyor. Ancak, bazı yerlerde ayyuka çıkmış durumda. Siyasetçi seçildiği bölgeye, bürokrat emaneten görev yaptığı kuruma, evlat anne-babaya sahip çıkmıyor. Menfaat endeksli olmuşuz. Acı olan şu ki, bu durumun hayatımızda sıradanlaşmaya başlamış olmasıdır. Küçük bir eleştiriye bile tahammül edilemiyor. Vatan haini, karşıt vb. yaftalanılması mümkündür! Halkı ihmal eden, görevin hakkını vermeyip kişisel olarak zenginleşenler ile adaleti ortadan kaldıranlar, taraf ya da vatansever mi oluyor?
Evlatlar basit bir ikram ve söz ile ebeveynlerini mutlu edebilirler. Bunu esirgememek gerekir. Esirgediklerimiz ya da sahip çıkmadıklarımız vakti gelince bizden de esirgenebilir ya da bizi yüz üstü bırakabilirler! Malum, etme bulma dünyası! Sonumuz hayrolsun.
NOT: Orman yangınları nedeniyle çok üzgünüm. Yakan canileri, yanan her canlı ve fidan için ayrı ayrı nefretle kınıyorum. Ülkemize ve özellikle zarar görenlere geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, emek verenlere de teşekkür ediyorum.
İsmail AKGÜN
MEYAD Genel Başkanı,
Eğitimci, Yazar, Mobbing Bilirkişisi