Kendimin dahil olmadığı bir ömrün içindeyim. Sadece seyirdeyim.
Ağaç dalında savrulan yaprak misali. Geçip gidiyor ömrüm. Belki bir umut için, belki de bir hiç için…
Ben ördükçe sökülen ömür hırkam. Diktikçe dikiş tutmayan, tamamladıkça yarım kalan…
Bahçede çim olmak yerine kayalıklar arasında yaşam bulmaya çalışan ömrüm…
Hatır bilmezlere gönül koymayım diye kahveye küstüğüm…
Gülüşümün fotoğraflarda, mutluluğumun kursağımda kaldığı ömrüm.
Yarısı boş şeylere üzülmekle, diğer yarısı üzüldüklerime üzülmekle geçen ömrüm.
Görene cam parçası, köre pırlanta olduğumdandır kıymet bilinmeyişim.
İstediğim şeyler için gösterdiğim çabayı keşke istemediklerim içinde gösterebilseydim. Hayır demeyi beceremediğim ömrüm.
Altı çizili duygular vardır; öfke gibi, kırgınlık gibi, hüzün gibi, sevgi gibi. Ömür kitabınızı her elinize aldığınızda hep onlar takılır gözünüze, tekrar tekrar okursunuz o cümleleri. Ve dilinizden tek bir kelime dökülür “keşke”…
Ve bazı duygular adrese teslimdir, başka duraklarda konaklasa da gideceği yer bellidir. Zarfı, pulu hazır gönderilmeyi bekleyen duygular. Kimi zamanda hep beklettiğimiz ama bir türlü zamanı gelmeyen, ismini “ukde” koyduğumuz açılmayan, okunmayan mektuplar…
Derdimi dinleyen çok ama anlayan yok... Karanlığı görünce kaçan gölge misali dostlardan yorulmuş artık istirahatteyim.
Yarım kalan bir yol hikayesi benimki…
Bir ezan, bir sela arası geçen ömrüm…
Gülsemin Konca