GÖÇEBE
Nevzat YILDIRIM
“Yerde alkış alacak diplomalar çoktur sende,
Göklerde alkış alacak karnelerin var mı gönül”
Ramazan-ı Şerif’in geldi. Hoş geldi. Geldiği gibi de gidiyor. 11. Gününe girerken Ramazan, büyük bir ufku, soruyu-sorunu düşürdü gönüllerimize: “SEFERÎLİK”
Ahiret yurdundan dünya gurbetine düştü yolumuz. Seferî olduk. Seferimiz başladı. Bu öyle bir sefer ki dönüşü kesin, vakti meçhul. Dönüş biletleri gelişimizle beraber alındı. Hazır biletlerimiz. Ömür valizimizin gizli bölümünde. Tarihi muamma. Hangi istasyonda inilecek, nerede seferîliğimiz bitecek, hangi hal üzere “vakit tamam, dönüyoruz!” denilecek bize sır; bizi dünya gurbetine gönderene malum. Kesin olan dünyada seferî olduğumuz, tekrar geldiğimiz yere döneceğimizdir.
Cennet yurdundan dünya gurbetine düştüğümüz andan beri başladı amel filmimiz. Yönetmeni ve başrol oyuncusu olarak tayin edildik. Hem oynayacak hem yönetecektik. Kimine uzun metraj, kimine kısa, kimine başlamadan biten bir süre verildi. Filmin uzunluğu değil, niteliği kıymet görecek bir yapımdı istenilen. Metrajı bittiğinde hazır olacak, sahneye hazır durumda bir filmin varlığıydı kural.
İşte En büyük sorumuz: nasıl bir filmim var?
Ömür filmimizin İlahi şartnamelere uygun olması için sorulacak ilk ve en büyük soru budur. Bu soruya cevabımız, sonuna dair tahminimizdir. Nasıl bir film? İlahi divanda geçer not alacak; kurgusu, konusu ve yapımı ile takdir görecek. Nasıl bir film? Yüz akı ile sahneye konulacak, Efendimiz (sav)’e izletilirken utanılmayacak, utandırmayacak bir film.
Doğumla start verilen ve ölümle son bulacak bu film, ömürdür. Amel defterimizdir. Ahiret heybemizdir. Sorumuzdur, sorunumuzdur, sonumuzdur. Başrolde biz varız. Yönetmeni biziz. Her anımız kayıt altında. Öyle bir kamera altındayız ki tenin ötesini çeken kameramanlar var. Kafayı da kafanın içini de. Göğsü de göğsün içinde saklı kalbi de… Her an Bir’i bizi gözetliyor, kayıt altına alıyor. Öyleyse öyle bir oynayalım ki rol yapmayalım. Yaşayalım. En güzel film bizim olsun. Filmimiz bittiğinde bir yıldız kaydı, bir güneş battı denilsin dünyada. Ahirette bir güzel kul geldi, Cennetin kendisine hasret olduğu bir kazanan geldi, desin melekler.
Filmimiz çekilirken elbette hatalarımız da olacak, yanlışlarımız da. Hatalardan ders alıp tekrarında ısrar etmemek mesele. Kusurlu sahneleri silip tekrar güzel çekim yapmak mümkün. Yönetmen biziz. Hatalı sahneleri silme imkânı film bitmeden her zaman mümkün: “Nerede ve ne halde olursan ol, Allah’tan kork ve kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki onu yok etsin.” (Hadis)
Günah sahnelerini tövbe tuşu ile silip güzel ve iyi sahneleri çekip yerine koymaktır ustalık. İyi sahnelerimiz çok olsun. Gözden kaçırdığımız kusurlarımızı En Büyük Yönetmen’e arz edelim. Silmeye, iyisi ile değiştirmeye muktedirdir. Sever bunu. Cömerttir. Affedicidir. Yardımcıdır.
Sevgili dostlar, bu soru en büyük sorumuzdur. Buna cevabımız akıbetimizdir. Sorumuzun cevabı için kaynak sunulmuştur. Bakmak serbesttir. Kopya sayılmaz. Emirdir. O iki kaynak Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Rasul’dür. Kaynakları iyi okumak, anlamak gerek. Filmimiz kaynaklara uygun olmak zorunda. Kaynaklara uygun filmimiz, finalimizdir. Bütünlemeye gerek kalmadan göklerden alkış alacak karnemizdir. Ki bu karne en kıymetli kârımızdır.
En büyük sorunumuz: Ahiret Sinemasında Cennet Ödülü alabilecek miyiz?
Büyük sorumuza verdiğimiz cevap büyük sorunumuzun çözümüne yönelik hazırlığımızdır. Birikimimizdir. Sorunumuzun haline dair sermayemizdir.
Filmimiz bitecek. Sahneye konulacaktır. Şaşmaz, yanılmaz, gözden kaçırmaz, adaletten şaşmaz bir Yüce Değerlendirici, Karar Verici tarafından puanlanacaktır. Geçer not almaktır mesele. Getirdiğimiz filmin her karesine bakılacak. Her şey ayan olacak. Ne bir eksik, ne bir fazla… Unuttuğumuz sahneler dahi her şey kayıtlı. Değerlendirmenin sonunda iki zarf olacak masada. Beğeni alana ne mutlu. Kabul edilene ne baht. Zarfı sağdan veya önden veriline ne mutlu. Cennet ödülü ile sevinen; Cemalullah’ı arzulayanın sorunu çözülmüştür. Emeklerin zayi olmayacağı bir yer. Adalet terazisi tam ölçer.
Bütün mesele bu. Hesabın sonunda kaybedenlerden olmamak. Dünya emekliliğinde Cennet mekânına varmak. İyi bir Ahiret geleceği için dünyada çok çalışmak. Hz. Ali (ra)’nın sırrına vakıf olmak: “Dünyada amel var, hesap yok. Ahrette hesap var, amel yok.”
Ve Sonumuz: Ya Rabbi, en güzel anımı son anım eyle. Hz. Ebubekir (ra). Temelin sağlamlığı, binanın çatısının yerinde durmasına imkân sağlar. Ömür binasının temeli gençliktir. Sağlam temeller yaşlılık çatısına kadar sağlamlığı getirir. Sonun habercisi başlangıçlardır, devamlardır. Öyle bir son ki hüsn-i hatime. Öyle bir veda ki gurbetten sılaya hasret olan yolcunun tebessümü olan. Sonu olmayan hayatın ilk adımı dünyadaki sonumuzdur. Yani faniliğin, ölümün, gurbetin sonudur sonumuz. Sonu güzel olanlara, ebedi gençliği bulanlara, ötelerin özlemi ile sonunu bulanlara selam olsun.
Sona kadar son bulmayan bir şevk, ümit, gayret, hayret, tekâmül ve hizmet aşkı azığımız olsun.
Bu vesile ile bir yıldız misali aramızdan kayan ve inşallah Cennet semasında doğması duasında olduğumuz, sorusuna, sorununa ve sonuna dair her an gayret eden, azık biriktiren, ötelere aşık Abdurrahman GÜLTEKİN Hocamız’a rahmet diliyoruz. Fatihalar ve dualarla yâd ediyoruz. Mekanı Cennet olsun.